20 Kasım 2008 Perşembe

KALBİN ÖNEMİ

Image and video hosting by TinyPic

Kalp vahiy ve ilham kaynağıdır.
Kalp, iman ve tasdik organıdır.
İman, kalp ile tasdik demektir.
Kalbe işlemeyen, kalpte yer etmeyen,
kalben doğruluğu onaylanmayan iman
sözde imandır. Bir değeri yoktur.

Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic

Kalp yoluyla elde edilen ve
manevi tecrübenin ürünü olan,
yani dini hayatın yaşanmasından
hâsıl olan bilgiye marifet ve irfan,
bu bilgiye sahip olana da
arif veya arif-i billah denir.
Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic


İnsana ait özellikler kalpte toplanmıştır.
Kalp ruhun sarayı, insanın aslıdır.
İnsanı kalbi temsil eder. İnsanı insan yapan kalptir.
Buna insani kalp denir.
O Yüce Allah’ın nazar ettiği bir yerdir.
Beytullah’tır, Allah’ın evidir, Arşurrahmandır.
Melekler ve gayb aleminin özelliklerini taşır.
O alemle irtibat kurmak için yaratılmıştır.
Bu kalp ilmin, nurun, feyzin, sevginin ve
güzel ahlakın bulunduğu manevi bir cevherdir.
Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic


İçine nur inmeyen kalp asli safiyetini kaybeder,
asıl görevini yapamaz olur. Bu defa aynı kalp inkârın,
isyanın, cehaletin ve kötü ahlakın merkezi konumuna gelir.
Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic

İnsan, akıl ve irade sahibidir.
Taşıdığı ahlaki sıfatları değiştirme imkanı vardır.
Bir halden diğerine geçmesi mümkündür.
Manen ilerleme kabiliyetine sahiptir.
Aynı zamanda nefs sahibidir.
Nefsin şehvet ve kötü arzuları vardır.
Aklı nefsine galip gelen insan melek gibi
güzel ve kıymetli olur.
Nefsi aklına galip gelen
ve kalbe nefsin kötü arzuları hakim olan
insan ise hayvanlardan beter olur.
İşte insan bu iki vaziyet içinde iniş ve çıkışlar yaşar.
Bazen melekleşir, bazen kötüleşir.
Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic

Kalbini nefsin esaretinden kurtarıp
güzel ahlak ile süsleyenlere
kamil insan denir. Bu hal gerçek hürriyettir.
İşte Allah dostlarının bütün çabaları
bu hürriyet halini ele geçirmektir.
Bu iş insanın ihyası demektir.
Bu ihya hareketi kalpten başlar,diğer merkezlere devam eder.
Image and video hosting by TinyPic Image and video hosting by TinyPic

17 Kasım 2008 Pazartesi

BİZE AŞKI ÖGRET ALLAH'IM

Image and video hosting by TinyPic

Biz aşkı unuttuk Allah'ım,Hatırlatasın diyedir bu yakarış..Önce İbrahim'e öğrettin aşkı. Hiçbir öğretinin ve hiçbir numunenin olmadığı yalın bir zaman diliminde başladı hayata İbrahim. Tüm yakınları ve tüm gördükleri, görmediklerini inkâr eder haldeydi. Ama Sen bırakmadın onu. Aşkı verdiğine aşkı yazgı kılmıştın çünkü.. Vedûd bir ihsan ile yıldızları astın İbrahim'in göğüne. Zemheri akşamlarının alazında gözlerinin kıblesine bir avuç dua sürdün. O duaydı İbrahim'i yıldızlara mahfuz eyleyen. O yıldızlardı İbrahim'e güneşi gösteren. Güneş ki İsmail'in boynuna bilenmiş bıçağın üstündeki ağlayış.Ey İsmail'i İbrahim'in aşkına kanıt eyleyen Rabbim. İbrahim ateşleri suya çevirirken biz serin sularda yanıyoruz. Ama biz seni unutsak ta sen bizi unutmazsın biliyorum. Bize de ateşleri güle çevirecek bir muştu ver, ey gök kuşlarının kanatlarına umut haleleri dokuyan Rabbim. Ver ki yeryüzüne adını fısıldayan güller yetişsin üzerimizde.Ey karıncanın göğsüne aşkı mimleyen Allah'ım!Yusuf'u gölge kıl güneşimize. Gömleğimizdeki kan lekeleri onun sevdasıyla dokunsun. Züleyha'nın yağmurları andıran güzelliğine karşı bize Yusufluk ver. Yalancı güneşlerin yaldızlarıyla aydınlanırken çağ, bizleri aşkın zindanında karanlığa mahkum et. En güzel rüyaları karanlığa en çok alışan gözlere nasip edersin biliyorum. Düştüğümüz bu kuyunun sonu yok Rabbim. Bize Yusuf'un ceylan karası gözlerinden damıttığın kavli rüyaları bahşet.Yakup eyle bize geceyi Rabbim. Sabrın ve inancın kesiştiği iz düşümde bize teslimiyetin esrarını ver. Acıdan kör olmuş bir çift göz ile aşkın sonsuz diyarını gözlemeyi nasip et. Kalbimize nisyan ile gömdüğümüz sırları ifşa et Rabbim. Gizli bir aşk koy gönlümüzün çerağına. Ki hazineler gizli olduğu için değerlidir biliyorum. Bize öyle bir Yakupluk ver ki; bir Yusuf için binlerce gözümüzü sabrın ateşiyle milleyelim.Bizleri sonsuz merhametinle cezalandır Rabbim.Biz ki bir Mim esrarında uyandık Nûn'a. Tüm harflerin ortasında üç harfin kudsiyetine iman ettik. Ve tüm süruriyetimizle 'ah minel aşk' dedik. Aşkı mukadder eyle kalbimize ey Aşkın Sahibi.Etrafımıza örülen tel örgülere karşı bize direnecek güç ver. Kınayanların karşısında Musa'nın âsâsı eyle kalbimizi. Tüm görkemli ihtişamların ve tüm işkencelerin arasında hepsine karşı koyabilecek bir inanç ver. Haykırmamıza ve bağırmamıza izin verme Rabbim. Meryem'e nasip ettiğin suskunluk ile beze sesimizin ehrâmını.Ve Muhammed Mustafa (S.A.V.). Aşkı var eylediğin güzellik aynası. Yetim bir ağacın yapraklarında ışıldayan nur halelerinin adı. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.).Bize O'nun güzelliğinden sıçrayan tüm zerrecikleri nasip et Allah'ım. O ki aşksızlıktan taş kesilmiş bir şehrin taşlarına bile aşkı öğretti. Bilal'in göğsündeki kayadan dökülen gözyaşlarına şahidiz Yarabbi. Taif'li çocukların küçücük ellerinden fırlayan taşların hüznüne şahidiz Yarabbi. Şahidiz aşka ve aşkın imanına.Bize Peygamber'in ayak izlerinden derlenen gül kokularını nasip et. O'nun muhlis yüzündeki esrarı çiz gözlerimize. Biz aşkı unuttuk Allah'ım. Bize sevmeyi öğret. Tüm kainatı temizleyen bir rahmet yağmuru gibi. Tüm yağmurları ellerindeki duaya râm eyleyen Hak aşıkları gibi.Bize aşkı öğret Allah'ım.

Image and video hosting by TinyPic

14 Kasım 2008 Cuma

CUMANIZ MUBAREK OLSUN



CUMANIZ MUBAREK OLSUN

Image and video hosting by TinyPic

CUMANIZ MUBAREK OLSUN..ALLAHA EMANET OLUN..

7 Kasım 2008 Cuma

İSİM KOY UNUTMAYACAKSAN

Image and video hosting by TinyPic

Image and video hosting by TinyPic
Vazgeç denemekten, bir kez daha,
Giden zamanı durduracaksa.
Image and video hosting by TinyPic
Durma kahret belalara,
Kahır seni kurtaracaksa.
Image and video hosting by TinyPic
Aman unutma kayıplarını,
Eğer geri kazandıracaksa.
Image and video hosting by TinyPic
Parçala elde edemediklerin için kendini,
Hepsini avucuna toplayacaksa.
Image and video hosting by TinyPic
Verme kimseye hiçbir şeyini,
Elindekini arttıracaksa.
Image and video hosting by TinyPic
Paylaşma hiç insanlarla,
Bu seni zengin kılacaksa.
Image and video hosting by TinyPic
Yor kendini zayıflıkların için,
Güçlü olman buna bağlıysa.
Image and video hosting by TinyPic
Dert et kendine her çileni,
Derman verecekse.
Image and video hosting by TinyPic
Üz kendini üzebildiğin kadar,
Hatalarını düzeltecekse.
Image and video hosting by TinyPic
Düşünme hiç şu anını,
Düşüncesizlik garantiliyorsa yarını.
Image and video hosting by TinyPic
Ve kork ölümden ölesiye,
Korkun seni ölümsüzleştirecekse...
Image and video hosting by TinyPic

4 Kasım 2008 Salı

HAYATLA TABİR EDİLEN RÜYA

Image and video hosting by TinyPic
NİLÜFER, yoğun günün ardından evine, güvenli limanına dönmek üzere vapura binmişti. Vapurda en çok pervanelerin suları köpüklendirdiği kısımda oturmayı seviyordu. Yine orada kendine oturacak bir yer buldu. Ne garip şey, limandan geminin ayrılması, karadan uzaklaşıp denizin bilinmezliğine doğru yol alması, aynen çocukluğun sakin, güvenli limanından; gençliğin, hayatın bilinmezliğine doğru hareketi gibiydi. Allah'tan bu gemi dönebiliyordu limana. Oysa hayat öyle mi? Bir kere ayrıldığınız limana bir daha dönemiyorsunuz. “Hayat hep böyle” diye düşündü Nilüfer. “Ancak hayallerde, hatıralarda geri dönebiliyorsun ayrıldığın limanlara.” Yahya Kemal ne güzelde anlatmıştı Sessiz Gemi’de: Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden. Evet, giden bir daha dönmüyordu. Giden gün bir daha geri gelmiyordu. Hayat bir yolculuktu, geriye dönülmeyen. Bütün bunlar suyun köpürüp denizi şeffaflaştırdığı gibi Nilüfer'in hatıralarını da şeffaflaştırdı. Çocuktu, genç olmuştu, şimdi ise orta yaşlı denen kategorideydi. Neler yaşamıştı neler. Her yılından binler kitap çıkacak kadar çok şeyler. Ve ne çok limana uğrayıp ayrılmıştı.
Image and video hosting by TinyPic
Erguvanların açıp, bahara göz kırptığı, insanları dışarıya davet
ettiği bu günlerde bir davet daha vardı şehirde. Her yerde afişler asılıydı. Gazetelerde ilânlar.. Evet, nisan ayının son haftası Kutlu Doğum Haftası olarak kutlanıyordu; bir hafta yetmiyordu. İnsanlar neredeyse ayın tamamını Kutlu Doğum Ayı olarak kutluyorlardı. Her yerde programlar yapılıyor, Peygambere (s.a.v.) dair çok şeyler konuşuluyor, insanlar coşuyor, ağlıyor, hatırlıyordu o Kutlu Misafiri (s.a.v.) Bütün bunlar hayatımızın bir rengi gibiydi. Renkten öte geçiyor muydu peki? Bu soruyu “bilmiyorum” diye yanıtladı Nilüfer. Hayatta bir şeyi değiştirmek zordu. Değiştirmek için çok ihtiyaç hissetmek ve cehd göstermek gerekiyordu. Bütün bu programlarla insanlar yapmaları gerekeni hatırlıyorlardı. Ama ne hazindir; dünyanın çağrısı daha kuvvetli ve cazipti. Bir ayda hatırlanan, hemen o cazibenin arkasından kayboluyordu. Hatırlamak önemliydi; hem hayatımıza yön verenleri, hem de yaşadıklarımızı. Kendimize çeki düzen vermemize katkısı vardı tabii.
Nilüfer vapur limandan uzaklaştıkça, çocukluk yıllarına daha bir yakınlaştı hafızasında. Yıllar önceydi. Herhalde ortaokula gittiği yıllardı. Evinden uzaklarda, yatılı bir okulda okuyordu. Kalabalık içinde nasıl yalnız kalınır, yalnızlık nasıl insanı boğar, bunu öğrendiği yıllardı. Bir rüya görmüştü. Rüyasında, okuduğu okulun kantininde bir masa vardı. Masanın üzerinde belli ki çok garip şeyler yapılmıştı. Masa, kandan ve kesik izlerinden çürümeye yüz tutmuştu. Orada birisi Nilüfer’e “Burada Peygamber’i (s.a.v.) katlettiler, bizi de katlederler mi acaba?” deyince Nilüfer, sapsarı kesilmişti. Korkudan kaçmıştı oradan. Kaçarken bir kuyuya düşmüştü. Dehşet içindeyken birden dehşeti, ünsiyete dönüşmüştü. Kuyunun içi aydınlıktı. Bir göl gibiydi. Öyle bir göl ki etrafında kırmızı, pembe, mor cam güzelleri vardı. Salkım söğütler gölde kendilerini seyredercesine eğilmişlerdi göle. Nilüfer şaşırdı şaşırmasına, ama çok da sevindi. Yüzüyor ve kendini çok emin hissediyordu. Uyandığında, rüyaya bir anlam veremedi. Kimseye de söyleyemedi, lâkin unutmadı da.
Nilüfer hafızasında yaptığı yolculuktan tekrar şimdiye dönünce “Ne garip, rüyayı hayatım tabir etti” diye düşündü. O yıllarda Rasulullah (s.a.v.) kim, bilmiyordu tam olarak. Sadece annesinin bir şeye başlarken “Yâ Allah! Ya Muhammed! Yâ Ali!” deyişinden dolayı biliyordu Muhammed ismini. Sadece Peygamber olduğunu, daha fazlası değil. O’nun (s.a.v.) âlemlere rahmet olduğunu, o rahmetin kendine de değeceğinden, yağdığından haberi yoktu henüz.
Image and video hosting by TinyPic
Evet, orada, o masada katledilen Rasullullah değildi elbette, ama O’nun (s.a.v.) sünneti, bize yol göstericiliğiydi. Hayatımızdan sinsice çıkarılışı bizim hayatlarımızın hayatının kesintiye uğratılmasıydı.
Kuyu ise zahirde kuyuydu ve Nilüfer’in o küçük yaşında dinin emrine girişin hapse giriş zannedilişini remzediyordu. Zahiren anne ve babasından uzaklaşmanın, toplumda ayıplanmanın, garip görülmenin, ikinci sınıf vatandaş sayılmanın karanlık kuyusuna dalmış gibiydi. Ama o “kuyu”da öyle bir nur bulmuştu ki, bütün karanlıklarına galip gelmişti, dünyası nurlanmıştı.
Allah Resulü’nün sünnetini bulmuş, getirdiği Kur’ân’a yol bulup oradan Rabbine ulaşmıştı. Bütün bu hayat serüveni ne acayipti ve ne güzeldi. Sanki bir rahmet bulutu, Nilüfer’i kanatlarının altına almış, sonsuzluğa açılan bir yolda Rabbinin huzuruna taşımıştı.
Evet, Rasulullah (s.a.v.) hem âlemlere rahmetti, hem de rauf ve rahimdi. Gönderen, onu öyle tarif ediyordu. Nilüfer'in gözleri doldu, ağlıyordu; hem de Rasulullah'a sesleniyordu içinden: “Yâ Rasulallah, şimdi tüm hayatım için şükür hisleriyle doluyum. Seni bana tanıtan, Seni “âlemlere rahmet” olarak yağdıran, o rahmeti bana da ulaştıran Rabbime şükrediyorum. Senin getirdiğin hükümlerle yaşamaya çalışıyorum. Ama ne yaman bir çelişki ki; senin sünnetinle yaşamaya çalışanlar garip bu dünyada. Senin de söylediğin gibi “Bu din garip geldi, garip devam edecek ve garip olarak gidecek.”
Sana uyduklarını söyleyenlerin yanında bile garip kaldık zaman zaman. Dünya çok kirlendi. Senin nuruna muhtaç. Yol göstericiliğine, müjdene muhtaç. Yâ Rasulallah öyle muhtacız ki sana. Ümmetin paramparça, senin birleştiriciliğine muhtaç. Senin getirdiğin ve söylediğin “Müminler ancak kardeştirler” âyetinin hükmüne muhtacız. Birbirimizi kardeş görmekten öyle uzaklaştık ve uzaklaştırıldık ki!
Bir seslensen yetecek sanki: “Ey Müminler! Toparlanın, toparlanın ki çiğnetmeyin sünnetimi, getirdiğim hükümleri, hakikatleri.” Aslında sesleniyorsun, Kur’ân elimizde. Sünnetlerini yarım yamalak da olsa biliyoruz. Ama ne çare ki bilmek yetmiyor. Yaşamak, bildiğimizle hallenmek, halimizi ihlasla devam ettirmek gerekiyor.
Image and video hosting by TinyPic Image and video hosting by TinyPic Image and video hosting by TinyPic
Himmetini istiyoruz yâ Rasulallah! Duanı talep ediyoruz, tâ ki paramparça olmuş dünyamız bir düzen bulsun, ruhumuza sekine insin. Senin sünnetini yaşayalım. Seninle yaşayalım. Ta ki sana benzeyelim ve felâh bulalım. Her muhtaç gibi, bende sesleniyorum sana: “Yetiş yâ Rasullallah!” “Himmet et yâ Habiballah!” “Sözümüzü, özümüzü Hakka eriştirelim seninle yâ Eminevahyillah.”
Vapur limana ulaşmıştı. Nilüfer sessiz dualarına “amin” deyip, gözlerini sildi. Vapurdan indi. Sekine inen ruhuyla birlikte, evinin yolunu tuttu. Dualar ona doğruydu. Yollar ona akıyordu. Hayat O’nun (a.s.m) yol göstericiliğiyle anlam buluyordu. Nilüfer bu hakikati hücrelerinde hissediyordu.
Semine Demirci

Image and video hosting by TinyPic

EVLADI RESULLER

Image and video hosting by TinyPic

GAVS-I SANİ HZ.

Image and video hosting by TinyPic

SLAYT GÖSTERİSİ