28 Eylül 2008 Pazar

GENÇLİĞİN SIRRI

Image and video hosting by TinyPic
GENÇLİĞİN SIRRI......
Evvel Zaman içinde Memleketin Birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış? Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış 'bu gençliğin sırrı nedir' diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya..
Ama Sorular sık , soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.
Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese.
Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.
'Bu davette size sırrımı açıklayacağım” demiş.
Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş
vakit iyice gecikmiş. Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.
Herkes konu ne zaman açılacak diye merek ederken Adamcağız huri gibi
sevimli hanımına seslenmiş:
-'Hatun, şu kilerde bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!..'
Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip
bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık
diye sonra da:
' Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet'
demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş.
Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.
“ Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış
başka bir tane getirir misin? "
demiş, Başka istemiş?. Bu böylece üç dört sefer daha tekrarlamış.
Neyse misafirleri ve de siz Aziz okuyucuları sıkmamak için !!!
Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş,
misafirlere ikram edilmiş?. Herkes karpuzunu afiyetle yerken
bizim dedecik sormuş. 'Ee ?.
Arkadaşlar iste benim gençliğin sırrı burada anladınız mı??
Herkes birbirinin yüzüne bakmış. Kimse bişey anlamamış..'
Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!'
Dedecik gülmüş.'Efendiler' demiş
'O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti.
Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor
aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile 'aman be adam ,
deli misin nesin şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca..'
demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi.
İşte ben bütün gençliğimi bu hanımıma borçluyum.
Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz.
Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız.
Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz.
Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız.
İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.’
Demiş.

22 Eylül 2008 Pazartesi

CANIM BENİM EFENDİM

Image and video hosting by TinyPic
Efendim hiç solmasaydı güneşe ışık salan yüzün

ve gül kokulu o yüzünde karar kılmasaydı hüzün

Efendim ,önce annemden öğrendim adını

Annemden öğrendim annesiz kaldığını

Önce o gösterdi parmağınla ikiye bölünen ayı

Önce ondan öğrendim adını duyunca ağlamayı

Ondan öğrendim

Halime’nin yurdunda misafiri olduğun evin bahçesinde

ellerini çırparak koşarmışsın uçarmış kuşlar

bilmem ki o bahçe hala seni bekler mi

Efendim o gün seninle oynayan kuşlarmıydı melekler mi

Neccaroğullarının yurdunda,

Adiyy bin Neccar’ın havuzunda yüzmeyi öğrenmişsin

Ondan öğrendim gölgesi olmayan tek çocuk senmişsin

Efendim annemden dinledim sınırsız şefkatini

Ordunla birlikte çölde yürürken

Yavrularını emziren bir köpek görmüşsün

O ürkmesin diye başına bir nöbetçi dikmiş

Ordunun yönünü değiştirmişsin

Annemden dinledim efendim

Medine’de bir bahçeye girmişsin

Deve seni görünce

Yavaş ve ürkek yanına sokulmuş

Sanki kulağına bir şey söyler gibi durmuş

Sahibini sormuşsun

Sonra buyurmuşsun

Deve bana sahibini şikayet ediyor

Hem az yiyecek veriyor

Hemde çok çalıştırıyormuş

Efendim hiç solmasaydı güneşe ışık salan yüzün

ve gül kokulu o yüzünde karar kılmasaydı hüzün

Annemin kalbinde ki şefkattesin

Şefkati inzal rahmettesin

Annemin kalbinde ki şefkattesin

Şefkati inzal rahmettesin

Uğruna can verdiğim kavuşmadasın

Candasın canandasın canım benim

Uğruna can verdiğim kavuşmadasın

Candasın canandasın canım benim.

DURSUN ALİ ERZİNCANLI

Image and video hosting by TinyPic

13 Eylül 2008 Cumartesi

HAYAT BİR HIÇKIRIKTIR

Image and video hosting by TinyPic

Hayat hep kendini tekrarlayan yapayalnız bir hıçkırıktır

herkesin yüreği kendine yanılsama ve filler mezarlığıdır
söz çoğu zaman çentik atar kanatır yürekleri

ve zamanla yüzler sözlerin mezar taşları olur

işte bu, çokça ölümdür ama ölümlerden hayat bulmak gerektir
gerçek olan dolanan dildir, sarhoşluk değil

bazen de gerçek olan sarhoşluktur, dolanan dil değil

günler çok uzadı ömürlerse çok kısa

öpüşerek buluşmalar, öpüşerek ayrılmalar nedense çok sıkıcı

artık insanlar kendilerini kanatarak arasın ve bulsun

çünkü artık eller, yüzler, gözler, yürekler gibi mevsimler de bitiyor

çünkü artık parça parça ve yavaş yavaş insan bitiyor
insan o gizli ve kirli yanlarını ortaya çıkartsın ve kanatsın artık

kanayan yüzlerde yanılsama değil, gerçek insan vardır çünkü

oysa üstümüze yapışan hiçbir şey kendimizin değil

aslında hiçbir insan kendisi değil, hiç kimse gerçek insan değil
artık insanlar birbirlerinin gözlerinin içine ne kadar baksalar da gerçeği ve içtenliği göremezler

ama yine de herkes duymak istediği şarkıyı dinler kendini aldatarak

çünkü her sahte buluş gerçek bir yitiriştir, zamanla anlaşılır
Kordon'da sefa yaşayanlar her gece veremdir aslında

alkolle büyütülen yalan ve yanlışları, en büyük mutsuzluklarıdır aslında

her gece yaşanan yavşaklık, ertesi güne aktarılan büyük doyumsuzluklarıdır aslında

ne yazık ki herkes herkese küllerini bağışlayabiliyor artık

herkes herkese iğreti bir emanet artık

herkes herkese yakınlaştıkça uzaklaşıyor artık

kimse kimseyi aradığı yerde bulamaz artık

herkes bir şeylerini birilerinde unutur ya da yitirir artık

herkes birilerine sarılırken korkuyor artık

her söz inceliksizlik, her dokunuş içtensizliktir artık

herkesin çığlığı korkunç bir yalnızlık artık

kimsenin sesi kimsenin sesine değmiyor artık

bu yüzden oturup alkol akşamlarında gizli gizli ağlıyorlar
herkesin her konuda bilge olduğu bir zamanda hiç kimse mutlu değildir aslında

soytarı bilgelik hiçbir zaman mutluluk getirmez çünkü

artık herkes gizlice bir iç kanama yaşar usulca

gözler artık sadece göz, diller sadece dil, eller sadece eldir artık
her şey sentetik, her şey plastik, her şey metaliktir artık

işte bu yüzden mutsuz ve yalnızdır insan

işte bu yüzden bitmiştir... bitmiştir insan.

ÖZLÜ SÖZLER






Hayat merdivenlerini

çıkarken İnsanlara iyi davranmalıyız..



Çünkü inerken gene aynı insanlara rastlayacağız..


(Cenap Şahabettin)


Sözün en güzeli, söyleyenin

doğru olarak söylediği,


dinleyenin de yararlandığı sözdür.


(Aristo)



Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.


(HZ.MUHAMMED (s.a.v))


11 Eylül 2008 Perşembe

ÇOCUK GÖZÜYLE RAMAZAN

Image and video hosting by TinyPic
ÇOCUK GÖZÜYLE RAMAZAN
Bugün evde bir acaiplik var. Herkes sessizce işine okuluna gidiyor.
Annem "Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım" dedi. Kimse yemek yemiyor,
su içmiyor. Ablam bile!
Ramazan 5
Önce diyet yaptıklarını sanmıştım. İzledim hepsini. Akşama doğru hepsi
sessizleşiyor. Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar. Onları böyle seyretmek,
öyle hoş ki… Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe
güldürüyor beni. Ama gülmeye cesaretim yok.
Ramazan 9
Niye böyle yapıyorlar? Ablama sordum, "büyüyünce anlarsın" dedi.
Zaten başka ne der ki… Anneme sordum, Ramazan dedi. Babama sordum,
Oruç dedi.
Ramazan 11
Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek.
Arkadaşım Fatıma'ya sordum. Onun ailesi de gündüzleri yemek yemiyor
su içmiyormuş.
Ramazan 14
Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum. Uyandım. Babama haber vermeye koştum,
yatağında yok! Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum. O da yok! Korkmadım,
"ben bu hırsızların hakkından gelirim" dedim. Aldım elime paspasın sapını,
aniden açtım mutfak kapısını.Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.Bizimkiler
yemek yiyorlar! Vay uyanıklar. Gündüz Oruç ile Ramazan'dan korkup
gece yiyorlar.Bir de üstüme gülüyorlar…Korkaklar.
Ramazan 17
Önceleri, Oruç ile Ramazan'ı bulup şikâyet etmeyi düşündüm. Fakat ablamın
yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim. Babam ile Annem de
artık tartışmıyorlar.O zaman devam. Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.
Ramazan 19
Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor. Oturup birlikte Kur'an okuyorlar.
Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar.
Ellerini açıp herkese dua ediyorlar. Sevim teyze de başını örtmüş. Çok da yakışmış
Ramazan 22
Her şey aynen devam ediyor. Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor.
Hepsi akşam ezan okuyor. İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor.
Ne hoş.
Ramazan 24
Oruç'u merak ediyorum. Geçen gün Ayşe teyzem annemle konuşuyorlardı.
Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu? Yok böyle olursa Oruç kaçar mı?
Demek ki Oruç, çok duygulu birisi. İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor.
Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.Oruç'u ve Ramazan'ı artık iyice merak ediyorum. Onlarla tanışmaya can atıyorum.
Ramazan 25
Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor şimdiye kadar,
gecesi olan bir adam göremedim. Bu Kadir de kim? Bin aydan hayırlı gecesi varmış.
O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur'an okumak önemliymiş.
Ramazan 26
İftarı çok sevdim. Akşam yemek yemeye İftar diyorlar. Gece yemek yemenin
adı da Sahur. İftar sonrası eğlenceler oluyor. Babam camilere götürüyor bizi.
Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.
Ramazan 28
Merak içinde beklerken uyuyakaldım. Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş.
Ben göremedim. Anlayamıyorum. Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum.
Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor. Sonra da arkadaşlarına anlatıyor,
birlikte gülüyorlar. Sinir oluyorum.Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor.
"Abim ne zaman geliyor?"
diye anneme soruyorum. "Bayram gelsin, onda gelecek" diyor. Oruç,
Ramazan, gece gelen Kadir'den sonra şimdi de Bayram!..Soramıyorum "Bayram kim?" diye. Neden o gelmeden abim gelemiyor?
Belki de ağabeyimin arkadaşıdır. Çok özledim abimi. Bayram'ı da
alsın gelsin tanışalım.
Ramazan 29
Arefe O kadar erkek isminden sonra bugün nihayet bir bir hanım ismi duyabildim.
Arife diyemiyorlar mı ne? Arefe diyorlar. Niye Arefe? "Arife" olması gerekmiyor mu?
Yengemin adı gibi yani… "Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik diyor annem.
İyice telaşlandılar. Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar.
Temizlik yapılıyor. Yemekler hazırlanıyor. Anneme "Bayram ne zaman gelecek?"
dedim, "Arefe'den sonra" dedi. Demek ki Bayram ile Arefe evli değil. Akraba da değil.
Kafam karma karışık.
Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.Ve Bayram geldi. Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!. Oruç öldü heralde diye düşündüm.
Abim gece gelmiş. Sevinçten haykırdım. Çok özlemişiz birbirimizi.Bütün olanı biteni bir güzel anlattım abime. Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm. Ablama sormamakla
ne iyi ettiğimi anladım.
Abimin tebessüm ettiği yerde, ablam kahkaha atar. Abime küser gibi yaptım
hemen gönlümü aldı. Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.
Abimden söz aldım. Kimseye anlatmayacak, konuştuklarımızı yazmak için
izin istedi..) Ben de verdim.. Ramazan günlüğü işte böyle ortaya çıktı. Abim
buna bir de isim buldu: 5 Yaş Sendromu. Sendromu anlamadım. Ama olsun,
abime güveniyorum. Gerçi ablam'a göre 4 yaşındayım. Annem 5 yaşında
olduğumu söylüyor. Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor. Abim
'bu konu beni aşar' diyor.Bayramı çok sevdim. Ama ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazanın gidişine çok üzüldüm. Bizim için her gün Ramazan olsa!.. Ne iyi olur.

İNRETNET NEDİR?

Image and video hosting by TinyPic
AİLEYİ SARSAN İNTERNET OLAYLARI
Image and video hosting by TinyPic
Teknolojinin son gözdesi olan internet, bütün dünyanın en yaygın iletişim ağı olurken, yanlış kullanmaktan kaynaklanan olumsuzluklarla yuvamızın saadetini tehdit ediyor, eşler arasındaki diyalogu azaltıyor ve tarafları ihanet boyutuna varan bir "aldatma tuzağı"na düşürebiliyor.
İnternet ağıyla bütün dünyanın bilgisi parmaklarınızın ucuna gelmiş durumdadır. Sayısız kişi, kuruluş, şirket, okul, kurum internet yoluyla size kendisini ve faaliyetlerini tanıtıyor. Bunun için internete bağlı bir bilgisayarınızın olması yeter. Hatta bir dost ve akrabanızdan ya da bir internet kafeden faydalanarak "sanal dünya" ile irtibat kurabiliyorsunuz.
Yarım asır öncesini hafızamızda canlandırdığımızda, sırasıyla radyo, pikap, teyp ve televizyonun aile içi eğitimi, iletişimi ve tabiî ki mutluluğu etkilediğini görmekteyiz. İçlerinde televizyonun tartışılmaz bir saltanatı var. Şimdi ise bunlara yeni araçlar eklendi. Cep telefonu ve internet, bunlardan ikisi. Kullanım hatasından kaynaklanan öyle olumsuzlukları var ki, "biz bize" yaşadığımız mutlu yuvamızda huzursuzluk ve ihanet rüzgârları estirebiliyorlar.
Yıkılan yuvalar, tükenen sevdalar, boşanan eşler, ihanete uğrayan saymakla bitecek gibi değil. İnternetteki e-mailleşme ve çet problemi, eşleri, nefis ve vicdanları arasında çaresiz bırakıyor. Bazen nefis galip geliyor ve toplumun temeli olan bir aile daha yıkılıyor; geride şefkat ve ilgiden mahrum çocuklar kalıyor.
BU TUZAĞA DİKKAT:
"DOSTUZ
DERTLEŞİYORUZ"
Image and video hosting by TinyPic
Telefonla arayan evli bir hanım, bir gençle çette tanıştıklarını, onu sevdiğini, ancak vicdan azabı duyduğunu, çocuklarının ve eşinin yüzüne bakamadığını, yaptığından utandığını söylemişti. Çetleşme ile başlayan tanışma, daha sonra telefon görüşmelerine dönüşmüş. "Aramayacağım diyorum, ama yapamıyorum, yine arıyorum, aramazsam o beni arıyor" diyerek çaresizliğini ve ne yapacağını sormuştu.
Kendisine, vicdanının sesine kulak vermesini söyledim. En doğrusu, bir daha hiç aramaması, gelen telefonları reddetmesi, hatta o genci terslemesi, azarlaması ve telefon numarasını değiştirmesini altını çizerek söyledim. Davulun sesi uzaktan tatlı geliyordu. Oysa bu kadının aradığı cennet kendi yuvasında duruyor da farkında değildi. Bir kere o genç, bu kadınla evlenemezdi. Yaş farkının yanında ortada iki de çocuk vardı. Evlenmek istese bile, ailesi razı olmazdı, zorla vazgeçirirlerdi. Zaten kadının da, eşinden boşanmak, çocuklarını bırakmak gibi bir düşüncesi yoktu.
Peki, niye konuşuyordu?
O gençle konuşması için geriye bir şık kalıyordu: gençle görüşmelerini ilerletip, zaman zaman eşini aldatmak ki, kadın bunu da kesinlikle düşünmüyordu. Zaten bu durum, iffetli, namuslu ve vicdan sahibi bir insanın kesinlikle kabul edemeyeceği bir durumdu.
Tabiî, internette yabancı bir kimseyle çetleşenlerin uydurdukları bir züğürt tesellisi var. Yaptıkları yanlışa isyan eden vicdanlarını susturmak için, "Biz kötü bir şey konuşmuyoruz. Sadece dostuz, dertleşiyoruz" diyorlar. Bu sözler, nefis ve şeytanın tuzağına yavaş yavaş düşüşün ifadesinden başka bir şey değildir. Nasıl oluyor da, bir erkek veya kadın, kendi eşine, çocuğuna, anne babasına, arkadaşına açamadığı bir derdini, hiç tanımadığı yabancı bir kimseyle paylaşıyor? Karşısındakinin samimî ve iyi niyetli olup olmadığını nereden biliyor?

DİKKAT EDİN VE TİTREYİN
Image and video hosting by TinyPic
İnternette namahremlerle duygusal içerik taşıyan yazılı, sözlü veya görüntülü çet yapanlar, e-mailleşenler veya cep mesajları çekenler! Yanlış yoldasınız. Aradığınız huzur ve mutluluk sarayı, uzaklarda değil, yanı başınızdadır. Eşinizi ve yuvanızı keşfedin. Hiç tanımadığınız kişilerin uzaktan ışıltılı görünen dünyaları, renkli mutluluk lâmbalarından oluşmuyor; ihanet, aldatma, yalan, sahtekârlık ateşleridir onlar. İyice yaklaşınca yuvanızı saran zehirli alevleri hissedersiniz, ama korkarım iş işten geçmiş olur. Dikkat edin, titreyin, kendinizi yoklayın, tedbir alın ve tuzağa düşmeyin. Ve unutmayın: Peygamberlerden başka hiç kimse korunmuş değildir. Her an ayağınız kayabilir, kendinizi imtihan ateşinin alevleri içinde bulabilirsiniz. Hiç tanımadığın birine, sahtekâr mı, namussuz mu, ne olduğunu bilmediğin birine sıkıntılarını döküp rahatlamayı düşünüyorsunuz da, nefis putlarını kırıp, eşinizin saadet sarayının paspasını temizlemiyorsunuz. Yazık çok yazık…

İBRETLİK HADİSELER
Image and video hosting by TinyPic
Evli ve üç çocuk sahibi bir erkek, bir bayanla çetleşiyor. Sonra cep mesajına dönüyor iş. Dostluk, kardeşlik, dertler, sıkıntılardan söz ediliyor. Siz şeytanın tuzağına bakın, nasılda kuruyor tezgâhını. Erkek diyor ki, "Kadın çok iyi niyetli. Kocası yoğun işinden kendisiyle ilgilenmiyor. Ben de derdini dinliyorum. Derdine ortak olmak kötü mü?" Ya sonrası? Kadın aşktan, sevgiden bahsetmeye başlıyor. "İçimdeki ateş yanıyor, yanıyor ve gittikçe büyüyor." diyor. Ne ateşidir yanan? Hani dostluk, kardeşlik, dertleşme idi?
Oysa erkeğin ciddi bir niyeti yok. Öylesine gönül eğlendiriyor. Karşı tarafta ise, çocuklu ve evli bir kadın var. Ve hepsinden acısı, eşine güvenen, "Benim hanımım ALLAH'tan korkar, namahremle çetleşmez" diyen, gece gündüz onların rızkı için çırpınan masum bir erkek var. Şimdi bu hanımın yaptığı, hangi ahlaka, hangi vicdana, hangi insanlığa sığar?

Image and video hosting by TinyPic
Bir başka olay: Evli bir kadın, çette bir bekârla tanışıyor. İş yavaş yavaş sevdaya dönüşüyor. Bana soruyor: "Hocam, yaptığım caiz mi?" Nasıl caiz olabilir? İster evli ol, ister bekâr. Bir namahremle, nikâh bağı olmadan duygusal amaçlı konuşman doğru olur mu? "Peki, ne yapayım" diyor. Çok basit: Hiç arama ve ararsa reddet. Çünkü evlisin ve bu yanlışın tamiri ve telâfisi yok.
Elbette bir kez gönül verdinse, vazgeçmek zor olacak, ama birkaç gün ağlayacaksın, birkaç kez acı çekeceksin. Sonra rahatlayacaksın. Ya sürdürürsen? Ya ihanet çemberini genişletirsen? Olabilecekleri tahmin edebiliyor musun? Telefon konuşmaları, görüşmelere, buluşmalara, ihanetlere dönüşürse, bunun vebalini dünyada ve ahirette ödeyebilecek misin?
On yıllık evli birisinin iki çocuğu var. Eşini hiç sevmiyormuş, zorla evlendirilmiş. İki buçuk yıldır birisiyle çet yapıyormuş. O bekârmış, ona ilgi duyuyormuş. "Zorla evlendirilme" yanlışını bir kenara bırakırsak, on yıldır iki çocuğuyla mutluluğu keşfedemeyen birisi, internet yoluyla aradığı huzuru bulabilir mi? Hata hatayı doğuruyor.

Image and video hosting by TinyPic
Ve son bir örnek: Yaşı kırkı aşmış, evli, üç çocuklu bir erkek, bir gün çet yaparken dul bir bayanla tanışıyor. Daha sonra buluşup, konuşuyorlar. Birbirlerinden hoşlanıyorlar ve dinî nikâh kıydırıp karı koca hayatı yaşamaya başlıyorlar.
Tabiî ki ilk eşinin ve çocuklarının haberi yok. Sonucu belirsiz, karışık, sorunlar yumağı bir durum. Erkek ikisinden de vazgeçmiyor. İkinci kadınla aralarında çok büyük bir yaş farkı da var. Bir dizi yanlış, bir dizi sorun ve çözümü zor bir olay.

HERKES TUZAĞA DÜŞEBİLİR
Öncelikle şu gerçeğin altını bir kez daha çizelim: Hiç kimse, "Bende veya eşimde şu şu sorunlar olmaz. Kendime ve eşime bu konuda son derece güveniyorum" garantisi vermesin. Çünkü herkes, her türlü aile sorununu yaşayabilir. Hiçbirimiz peygamberlere has olan "ismet", yani "günahsızlık" niteliğine sahip değiliz. Bunun için harama giden yolları çok iyi bilmek, kendimizi ve eşimizi korumak için tedbirler almak zorundayız.
Bunu derken, gece gündüz eşinizden şüphelenin, onu evhamlarınızla bunaltın demiyorum. Söylediğim şu: Dinimizin, namahremlerle ilgili emir ve yasakları, koyduğu kurallar ve çizdiği sınırlar, hepimiz için geçerli. "Ben kendime güvenirim, o yasak niyeti temiz olmayanlar için" gibi eğip bükmelere gitmeyelim. Emir ve yasakların ilk muhatabı Peygamberimiz s.a.v. değil mi? Ve en iffetli, en temiz niyetli, en güvenilir kişi yine o değil mi?
Yüce Efendimiz s.a.v, Allah'tan gelen emir ve yasaklara en evvel ve en titiz uyan kişidir. Gerçek bu iken, biz kim oluyoruz ki, kendimizi dinî sınırların dışında tutmaya çalışıyoruz? Bunun için diyorum ki, kendinizi ve eşinizi iffetsizlikten, haramdan, ateşten koruyun.

EVLADI RESULLER

Image and video hosting by TinyPic

GAVS-I SANİ HZ.

Image and video hosting by TinyPic

SLAYT GÖSTERİSİ