17 Haziran 2011 Cuma

VİCDANIMDAKİ ÜRPERTİ, PİŞMANLIK TÖVBEDİR


Devletler tarafından sık sık yapılan bir uygulama vardır. “Pişmanlık kanunları”. Bazen eğitimini aksatmış insanlara “Af” çıkarılır, bir hak daha denir. Bazen hapishanelerdeki değişik suç işlemiş insanlara bir “Af” ilan edilir. Bazen de bu “Af” ilanı öyle bir noktaya gelir ki kanun tanımaz, toplum hayatına neredeyse zehir durumuna gelmiş bir “Terörist” bir eşkıyaya bile “Af” yasaları “Pişmanlık kanunları” çıkarılır. Ve devletin şefkat eli herkesimden insana uzatılır, uzatılmak istenir.
Peki, bu pişmanlık yasaları bize neler hatırlatıyor.

Ben kendimce “Pişmanlık Dilekçesi” ile başvurulan resmi kurumlardaki dilekçe gibi bir “Tövbe Dilekçesi” vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Dünyada pişmanlık dilekçesi vermeyen ya eğitimden okuldan mahrum, ya da hapishanelerde kalıp çıkarılan yasadan yararlanamayacaktı. En fazla 60 – 70 senelik dünya hayatının keyif ve lezzeti eksik olacaktı. Peki, tövbe dilekçesi vermezsek ne olurdu? Allah muhafaza ebedi hayatımızı berbat edebilirdik.
Evet sizi bilemem ama; İşlemiş olduğum günahlardan dolayı, Bende bir kaçkınım, ben de bir asiyim, ben de sahibime başkaldırmışım, “Yok mu bana bir pişmanlık yasası, yok mu bana da bir af?” deyip durmam gerekmez miydi? Nefsimin, arzularımın tutsağıydım. Ben de özgür olmak istiyordum. Bir kuş gibi, tövbe ve istiğfar kanatlarıyla özgürlük semasına “Rıza” semasına uçabilmeliydim. Olabilirdi. Evet, İstesem yapabilirdim.
Bazen “Sonunda falanca kişi de, Pişmanlık yasasından yararlandı” haberleri duyuyordum. Peki, ümit edilmeyen kişiler bile pişmanlık yasalarından yararlanabilirken, ben niye pişmanlık kanunundan(tövbe) yararlanmayayım? Evet, mahşerde o büyük diriliş gününde, belki benim içinde “Sonunda Turan’da pişmanlık yasasından yararlandı” denilseydi, ne olurdu? Ahh…Ne olurdu…
Pişmanlık yasalarından faydalananlar, itiraflar yaparlardı ve itiraflarına görede cezaları değişirdi. Bende onun huzurunda ellerimi açıp, kusurlarımı görüp onun “Settar” ismine sığınmalıydım. İtiraf edene merhamet ediliyordu. Banada “Erhamürrahimin” merhamet edecekti ve edeceğini müjdelemişti de.

"Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır. Onlar yaptıklarında bile bile direnmezler" (Âl-i İmrân,135)

Bu gibi müjdeler her an için geçerliydi, her yerde de yapılabilirdi. Evet her şeyin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Kutlu Nebi (s.a.s) "Yüce Allah kulunun tövbesini, ölüm anında boğazında hırıltı başlamadıkça, kabul eder" diyordu. Demek elimi çabuk tutmalıydım. Her an ecel aslanı pençesini indirebilirdi. Ben tövbemi, pişmanlığımı her yerde de yapabilirdim, çünkü O “her yerde hazır ve nazırdı”. Aracısızda yapabilirdim, çünkü O “her şeyi işitendi”…

Onun affı rahmeti yağmur gibiydi. Her yere yağardı, ama kayaların yağmurdan hissesiz kalması gibi, katı yürekli pişmanlık ateşiyle gönlünü eritmeyenler, bundan nasipsiz kalacaktı.
Bülbül her yere konar mıydı? Ancak pişmanlık ateşiyle günah kirlerinin yandığı, temiz bir gönül bahçesinde af bülbülü işitilebilirdi.

Nerede Of Of diyeceğini bile bilemeyişime OF değil AF

Elimdeki bunca verilenlere şükür edemeyişime OF değil AF

Geçmiş zamanımı ibadet yağmurlarıyla sulamayıp, bir çöl gibi bırakmanın pişmanlığını duyamayışıma
OF değil AF
Günahların ızdırabını içimde duyamayışıma OF değil AF
Çeşme gibi çeşmimden(göz) yaşlar akıtmam gerekti. Kutlu Nebinin(s.a.s) “Ürpermeyen kalpten sana sığınırım” dediği gibi, ben de günahlarımı her daim hatırlamalı ve bundan dolayı ürpermeli, bu halin olmayışından da ona sığınmalıydım.

Kim bilir? Belki de, gözyaşlarıyla geçirilen bir gün veya pişmanlık sancılarıyla iki büklüm olup eda edilen bir namazın ardından gelecekti af kararı.

İşte, gerçekte hakiki beraat gecesi, hakiki bayram ona denilecekti.

Hz. Ali’nin “Bugün amel var, hesap yok. Yarın da hesap var, amel yok.”

Sözünü hatırlayıp kalemim elimden alınmadan, imtihan bitti zili “ecel” çalmadan gözyaşlarımla, dilimdeki tövbe, gönlümdeki sancı, vicdanımdaki ürpertiler ile amel yapıp hayat sahifemi süslemeliydim…

Gidenler hesap, bugün ve yarınlar ise fırsattı.
Şartlarına uyarak yaptığımız bir işten nasıl netice bekliyorsak, tövbenin şartlarına uyduğumuzda da Allah’ın rahmetini ummalıyız.

Kutlu nebinin “Pişmanlık Tövbedir” sözü gereği tövbe üzerinde biraz duralım.

Tövbe; pişmanlığın mırıltılarıdır, geçmişte yapılan kusurlara pişmanlık ve şimdiki varsa yanlış hal ve vaziyetin terk edilip, gelecekte istikametli bir yürüyüş sergileme kararlılığıdır. Tövbede en can alıcı nokta “Sağılmış olan sütün hayvanın memesine dönmesi nasıl mümkün değilse, öylece o günaha bir daha dönmemek anlamında” ki kararlı bir tövbe olmasıdır. Ki buna da “Nasuh Tövbe” denir.
Günahlara hayat hakkı vermemek lazım. “İnsan hayatında ömrü en az, en kısa olması gereken şey hata ve günahlar olmalıdır”. Günahkâr zehirlenmiş bir insan gibidir, zehirlenen kişi için vakit geçirmek nasıl tehlikeli ise günah işleyeninde tövbede gecikmesi o derece risklidir.

Tövbe; kendini yenilemek, bir iç onarım, günah çukuruna girmiş kişinin hoplayıp çıkması, nefsanî arzulara dur deyip erkekçe duruşun adıdır. İradenin günahlara geçit vermemesidir. Benliğin, nefsin arzularıyla düellosu da diyebiliriz.
Efendimiz buyururlar ki “Herkes hata işler, hata işleyenlerin en hayırlıları da tövbe edenlerdir.” Zamanın dehşetinden dolayı günah zemininden uzak durmak en selametli yoldur. Yoksa yarın mahşerin dehşeti içinde duyacağımız pişmanlığın hiç mi hiç faydası olmayacaktır. Nitekim mahşer gününün o büyük diriliş gününün bir ismi de “Pişmanlık Günü” dür.

Vicdanında, hatalarına kusurlarına tiksinti duyanlara

Tövbe ve istiğfar ilacını günahlarına sürenlere SELAM OLSUN.



SEVGİ VE KORKU, ALLAH İÇİN OLMALI

Ey nefisperest nefsim, ey dünyaperest arkadaşım! Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın râbıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi' bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.
İşte, ey nefis ve ey arkadaş! İnsanın, havfa ve muhabbete âlet olacak iki cihaz, fıtratında derc olunmuştur. Alâküllihâl, o muhabbet ve havf, ya halka veya Halıka müteveccih olacak. Halbuki halktan havf ise, elîm bir beliyyedir; halka muhabbet dahi belâlı bir musîbettir. Çünkü, sen öylelerden korkarsın ki, sana merhamet etmez veya senin istirhâmını kabul etmez. Şu halde, havf elîm bir belâdır.
Muhabbet ise, sevdiğin şey, ya seni tanımaz, Allahaısmarladık demeyip gider (gençliğin ve malın gibi); ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecâzî aşklarda yüzde doksan dokuzu mâşukundan şikâyet eder. Çünkü, Samed aynası olan bâtın-ı kalb ile, sanem-misâl dünyevî mahbublara perestiş etmek, o mahbubların nazarında sakîldir ve istiskàl eder, reddeder. Zîrâ fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar. (Şehevânî sevmekler, bahsimizden hariçtir.) Demek, sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refâkat etmiyor, senin rağmına müfârakat ediyor. Mâdem öyledir, bu havf ve muhabbeti, öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun, muhabbetin zilletsiz bir saadet olsun.
Evet, Halık-ı Zülcelâlinden havf etmek, Onun rahmetinin şefkatine yol bulup ilticâ etmek demektir. Havf, bir kamçıdır; Onun rahmetinin kucağına atar. Mâlûmdur ki, bir vâlide, meselâ, bir yavruyu korkutup, sînesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü, şefkat sînesine celb ediyor. Halbuki, bütün vâlidelerin şefkatleri, rahmet-i İlâhiyenin bir lem'asıdır. Demek, havfullahta bir azîm lezzet vardır.
Mâdem havfullâhın böyle lezzeti bulunsa, muhabbetullahta ne kadar nihayetsiz lezzet bulunduğu mâlûm olur. Hem, Allah'tan havf eden, başkaların kasâvetli, belâlı havfından kurtulur. Hem, Allah hesâbına olduğu için mahlûkata ettiği muhabbet dahi, firâklı, elemli olmuyor...

23 Aralık 2009 Çarşamba

EY RASULULLAH BAHÇESİNİN GAVS GÜLÜ

Image and video hosting by TinyPic
Ey Can!
Ey Resulullah bahçesinin Gavs gülü!
Seni kim bir sabah ezanındaYıllar yılı yatağında bulabildi ki?
Bir tas su dökülmüş gibi
O cehennemleri söndürecek
Nurlu gözyaşlarının döküldüğü sırdaş yastıktan başka…
Uzun secdelerin, boyun büküşün, el açışın,
Bu kadar gülenin haline ağlamakla af isteyişin.
Tarumar dünyanın gülistana çevrilişi gizliydi
senin gece yarılarında…
Hani hane-i saadetten çıkıp
Ağır ağır yürürsün ya,
Hasretle yol gözleyen aşıklar meydanına…
Saadet sokağından tövbe mescidine doğru yürürsün ya,
Bir elinde asa bir elinde gül,
Denizlerin çalkalandığı nur ummana doğru.
Sanki önünde yürüyenin ayak izlerini takip edercesine.
Binlerce sevdalının beklediği mescide.
Hani o girişin var ya…
Uzatırsın ya asayı nasiplisine
Yarılır ya saflar birden bire, meleşir ya kuzuların
O mübarek selamı bir verdiğinde sallanır dağlar bir bir.
Birden bire gül kokusu sarar tövbe mescidini
Çöle yağan yağmur misali…Yürürsün mihraba doğru,
Sağa sola sadakalar da birden,
Sen dinleye dinleye yürürsün, hücreye doğru.
Kısa da olsa ikindi vaktine kadar hasretin başlar.
O mescit çıkışında Ay Parçam,
yönelirsin Merkad’a doğru,
Yol bilmezlerin tutup elini Dost’a doğru.
Senin ardından üç adım da olsa
Allah için atanlara ne mutlu!
Bahçedeki kuşlar cıvıldaşıp haber verdi
Merkad’a senin geldiğini,
Pembeleşip de girdin Sultanlar huzuruna can Sultanım..
O girişte ki kurumaya yüz tutmuş ağaca
nasıl da durup bir baktın!
Ne dedin gül kokulum, ne istedin gül yüzlüm?
Seninle onlar övünüyor, şahidim.
Ustası büyük olanın çırağı küçük mü olurmuş?
Sen ustalarınla övündün,
alem seninle övünüyor ey Hak Dostu!
O mübarek Kur’an’ı okuyup hediye ettin ya..
Arkanda saf tutanlar
senin ettiğin duaya amin dedi sadece.
Şöyle bir baktım yürüyüşüne,Elindeki asayı yere değdirişine..
Bembeyaz nurlu sarık nasıl da yakışmış ey aşk deryası!
Nazar pınarlarından damla kapanlara ne mutlu!
Sevdiklerin hatırına mahşerde de peşin sıra yürüt bizi
sevdiklerine doğru. Bırakma bizi n’olur!
Ne mutlu yolundan gelene, candan sevene,
Pişmanım diyene!Ne mutlu çorbandan yiyene, seni görene!
Sana gönül verene ne mutlu!
NE MUTLU ÇOK ŞÜKÜR

Image and video hosting by TinyPic

14 Aralık 2009 Pazartesi

EVLİLİK İNSANI ALLAHA YAKLAŞTIRMALI



Evlilik İnsanı Allah'a Yaklaştırmalı

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم /
Bismillahirrahmanirrahim..

Evlilik insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır.
Evliliğe bu açıdan baktığınızda, izdivacın insanı Allah’a yaklaştırması gerektiği görülebilir.
Delikanlı okulunu bitirdi ve işini kurdu. Artık evlenip çoluk çocuğa karışmak istiyor.
Bunun için de düşünüyor ve soruyor:
Acaba kiminle ve nasıl biriyle evlensem?”Akıl verense çok oluyor:
“Evleneceğin kişi şöyle şöyle olsun”.
Ama anne ille de güzel gelin istiyor.
Genç kızın da evlenme yaşı geliyor. O da düşünüyor.
“Acaba evleneceğim kişide nasıl bir özellik arasam?
Dini diyaneti önemli olmalı mı?”
Bu anne de kızının bir zenginle evlenip rahat etmesini düşlüyor.
Genç kız da delikanlı da şaşkın. Çünkü eş, insanı saadetin beşiğine götürdüğü gibi;
felaketin eşiğine de sürükleyebiliyor
.Kur’an, eşleri tarif ederken,
“Onlar sizin için günahtan koruyan bir elbise, siz de onlar için bir elbise hükmündesiniz.” buyuruyor. (Bakara 187)
Özellikle de günümüzde bu ayetin daha dikkatli okunması gerekiyor.
Çünkü her sokak başında bir ateş yanıyor. Her yerden binler günah insana saldırıyor.
Her şey ağız birliği yapmış gibi insanı Allah’tan uzaklaştırıyor.
Allah’a giden yollara barikatlar kurulmuş. Ahiret yurdunu gösteren işaretler
ters çevrilmiş. Sefih medeniyetin getirdiği cazibe ister istemez
insanları o yoldan alıkoyar hale gelmiş.
Herkes, akın akın “insanın ve bilhassa Müslüman’ın bir nevi cenneti olan
aile sığınağından” çıkıp o yöne doğru koşuyor.
Sığınaktan çıkan askerin üzerine yağan mermiler gibi günahlar
aile fertlerinin üzerine yağıyor.Kişi evinde oturup TV’sini seyrederken,
gazetesini okurken, hatta penceresinden sokağa bakarken bile müstehcenlik ateşi
onu yakabiliyor. İşte bu arada eş denilen “elbise” o ateşe perde olmalı.
Kişiyle ateş arasında set oluşturmalı. Eşinin üzerine gelen günahlara paratoner olup,
onu Allah’a yaklaştırmalı.. Sadece dünya hayatı için giyilen bir elbise değil,
kişiyi cennet bahçelerine uçurabilen paraşüt görevi yapmalı..
Çünkü insan bu dünyaya sadece rahat yaşayıp, zevk ve lezzet peşinde koşmak için gönderilmemiştir. Onun esas gayesi kendisini buraya gönderen Cenabı Hakk’ı tanımak,
bilmek ve ibadet etmektir. Dünya yolunda yürüyüp ahret yurduna varmaktır.
Evlilik de o yol arkadaşını seçmektir. Şayet yol arkadaşı Allah’a yakınsa
kişi dünyada da ahrette de huzurlu olacaktır.
Çünkü Cenab_ı Hak buyuruyor:“
Erkek olsun, kadın olsun mü’min olarak güzel işler yapanlara
dünyada temiz ve huzurlu bir hayat yaşatırız. Ahrette ise, onları,
yaptıklarının daha güzeliyle mükâfatlandıracağız.” (Nahl 97)
Asr-ı saadette yaşanan şu olay evliliğin insanı Allah’a yaklaştırması hususunda
örnek olsa gerek.Peygamberimiz (sas), sahabeleriyle birlikte otururken
fakir ve muhtaç olanlara vermenin öneminden bahsediyordu.
Al-i İmran Suresi’nin 92. ayetini okudu:
Muhtaçlara ve fakirlere yardım ederken, malınızın kötüsünü değil de
iyisini vermedikçe olgun bir imana kavuşamazsınız.
İmanda en yüksek mertebeye çıkmak istiyorsanız,
yoksullara malınızın en hoşunuza gidenini bağışlayınız.”
Bu sözler orada bulunanlardan Ebu Talha’yı (ra) can evinden vurdu.
En değerli malını Medine’deki hurmalığını ve evini hemen oracıkta bağışladı.
Evine gitti. Bahçenin dışında durdu. Eşi Rumeysa (ra) Ebu Talha’yı (r.a) görünce
neden eve girmediğini sordu. Ebu Talha (r.a) evini ve bahçesini
tasadduk ettiğini söyledi. Eşi:“Kendin için mi yoksa ikimiz için mi?”
diye sorduğunda Ebu Talha (r.a) “ikimiz için” cevabını verince eşi Rumeysa:
“Allah senden razı olsun Talha. Ben de aynı şeyleri düşünürdüm. Bekle geliyorum.”
diyerek dönüp arkasına bile bakmadan evinden çıkıp gitti. (Buhari)
Bizler de onları örnek almalıyız. Bunun için de evlilikleri
nefsanî duygulardan ziyade uhrevi duygularla yapmalıyız.
Eş seçerken bizleri dünyaya çağıranı değil Allah’a yaklaştıranı seçmeliyiz.
Bizim evliliğimiz yani Müslüman’ın evliliği farklı olmalı.
Müslüman aile, karanlık dünyalara ışık saçmalı… Sıkıntıda boğulanlara
şefkat elini uzatmalı. Sevgiye hasret, mutluluğa hasret olanları sevginin ve
mutluluğun yurduna iletmeli.Eşler el ele vermeli. Derdimiz önce insanlığa hizmet olmalı.
Bunun için eşler el ele vermeli. “Allah için ver” deyince vermeli.
“Allah için yola çıkıyorum.” deyince uğurlamalı. Allah’a giden yolda
hayat arkadaşına omuz vermeli. Tıpkı Peygamber kocasına
Hıra Dağı’na yemek taşıyan Hz. Hatice, İslâm için şehit olan Ammar
ve Sümeyye, yalın ayak kızgın çöller üstünde yan yana hicret eden sahabe gibi…
RABBİMİN Hz. Hatice gibi, Sümeyye gibi,
Talha(r.a) eşi gibi Eşler Nasip Etmesi dileklerim ile ..

5 Ağustos 2009 Çarşamba

BERAT KANDİLİ

Image and video hosting by TinyPic
BERAT KANDİLİ HAKKINDADIR
Ebu Hüreyre Radıyallahu And’dan rivayet edildiğine göre:
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuştur:—“Şaban ayının on beşinci gecesinin ilk vaktinde
Cebrail (a.s) bana geldi; şöyle dedi:—“Ya Muhammed, başını semaya kaldır. Sordum.—“Bu gece nasıl bir gecedir? Şöyle anlattı:—“Bu gece, Allah-u Teala, rahmet kapılarından üç yüz tanesini açar.
Kendisine şirk koşmayanların hemen herkesi bağışlar.
Meğer ki, bağışlayacağı kimseler büyücü, kahin,
devamlı şarap içen, faizciliğe ve zinaya devam eden
kimselerden olsun. Bu kimseler tövbe edinceye kadar,
Allah-u Teala onları bağışlamaz.Gecenin dörtte biri geçtikten sonra, Cebrail yine geldi
ve şöyle dedi: "Ya Muhammed başını kaldır. Bir de baktım ki,
cennet kapıları açılmış.Cennetin birinci kapısında dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyor:
"Ne mutlu bu gece rüku edenlere.İkinci kapıdan dahi bir melek durmuş şöyle sesleniyordu:
"Bu gece secde edenlere ne mutlu".Üçüncü kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu:
"Bu gece dua edenlere ne mutlu."
Dördüncü kapıda duran melek dahi şöyle sesleniyordu:
-"Bu gece, Allah'ı zikredenlere ne mutlu".Beşinci kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu:
"Bu gece Allah korkusundan ağlayan kimselere ne mutlu."Altıncı kapıda duran melek dahi, şöyle sesleniyordu:
"Bu gece Müslümanlara ne mutlu."
Yedinci kapıda da bir melek durmuş şöyle sesleniyordu:
"Günahının bağışlanmasını dileyen yok mu ki,
günahları bağışlansın.Bunları gördükten sonra, Cebrail'e sordum:
"Bu kapılar ne zamana kadar açık kalacak?Şöyle dedi: "Ya Muhammed, Allah-u Teala, bu gece,
Kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısı kadar kimseyi
cehennemden azat eder."

- Hz. Ayşe Radıyallahu Anha anlatıyor:
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
"Allah Teala Hazretleri, Nıfs-u Şa'ban gecesinde
dünya semasına iner ve Kelb kabilesinin koyunlarının tüyünün
adedinden daha çok sayıda günahı affeder."

Berat Gecesinin Mahiyeti ve ÖnemiYıllık bir program çerçevesinde yürütülen ticari faaliyetler yıl sonunda o program esaslarına göre kontrol) ve teftiş edilir. Kâr zarar hesapları yapılır. Kesin hesabın tespitinden sonra da gelecek yılın programı hazırlanarak şeklini alır.Her yıl tekrar edilen bu kontrol ve tespit işlemleri sayesinde ekonomik hayatta istikrarlı ve sağlam bir ilerlemenin temini mümkün olur.Bu misalin ışığında manevi hayatımıza ve faaliyetlerimize bakalım. Dünya, âhiret hayatının kazanılması için yaratılmış bir manevi ticaret yeri olduğuna göre, o ticaretle ilgili faaliyetlerin de yıllık muhasebeye tabi olması gayet tabiidir.Bu muhasebenin vakti üç ayların içindedir. Berat Kandili ile başlayıp Kadir Gecesiyle biten devreye rastlar.Duhan Sûresinin 2., 3. ve 4. âyetlerinin Berat Gecesinden bahsettiği bildirilmektedir. Âyetlerin meali şöyle:
"O apaçık kitaba and olsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız. Bütün hikmetli işler o gecede tefrik olunur."
Bu âyetler hakkında iki görüş vardır. Çoğu tefsir bilginlerinin görüşüne göre, bu mübarek gece Kadir Gecesidir. İkrime bin Ebi Cehil'in de dahil olduğu bir grup alim ise; bu gecenin Berat Gecesi olduğunu söylemişlerdir. Her iki tefsiri birleştiren diğer bir görüşe göre de, hikmetli işlerin ayırımının yapılmasına Berat Gecesinde başlanmakta ve bu işlem Kadir Gecesine kadar devam etmektedir. Bu hikmetli işler nelerdir ve âyetin mânası nedir?Yıllık Kader Programıİbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre, hikmetli işlerin birbirinden ayırd edilmesi şu şekilde cereyan etmektedir:Bu seneden gelecek seneye kadar meydana gelecek olayların hepsi ayrı ayrı melekler tarafından defterlere yazılır. Rızıklar, eceller, zenginlik, fakirlik, ölümler, doğumlar hep bu esnada kaydedilir. O yılki hacıların sayısı bile bu devrede takdir olunur. Herkesin ve her-şeyin o sene içindeki mukadderatı kaydedilir.Rızıkla alakalı defterler Mikail Aleyhisselâma verilir.Savaşlarla ilgili defterler Cebrail Aleyhissalama verilir.Ameller nüshası dünya semasında görevli melek olan İsrafil'e verilir ki bu büyük bir melektir.Ölüm ve musibetlerle ilgili defter de Azrail Aleyhisselâma teslim edilir.Fahreddin er-Râzî"nin açıklamasına göre bu defterlerin düzenlenmesi Berat Gecesinde başlar, Kadir Gecesinde tamamlanarak her defter sahibine teslim edilir.Berat Kandilinin "bütün senede bir kudsi çekirdek hükmünde ve beşer mukadderatının programı nev'inden olması cihetiyle Leyle-i Kadrin kudsiyetinde" olması bu manalara dayanmaktadır.2Kur'ân'ın bu gecede indirilmesi meselesine ise şöyle bir açıklama getirilmektedir:Berat gecesi, Kuran-ı Kerimin Levh-i Mahfuzdan dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna inzal denir. Kadir gecesinde ise Peygamberimize ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denir.Berat Gecesinin ÖzellikleriTefsirlerde bu gece ile ilgili olarak şu şekilde izahlar yer almaktadır: Vergi ödendiği zaman nasıl ki vergi borçlusuna borcundan kurtulduğunu gösteren bir belge veriliyorsa, Allah Azze ve Celle de Berat Gecesinde mü'min kullarına berat yazar. Zaten bu gecenin dört adı vardır: "Mübarek Gece", "Berae Gecesi", "Sakk Gecesi. Belge ve senet. (Allah Teala bu gece mü'min kullarına beraet yazar)", "Rahmet Gecesi.""Berat, beraet" kelimesi "el-berâe" kelimesinin Türkçedeki kullanılış şeklidir. Beri olmak, aklanmak, temiz ve suçsuz çıkmak demektir."Berâet" iki şey arasında ilişki olmaması, kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması anlamına gelmektedir. Mü'minlerin bu gece günah yüklerinden kurtulup İlâhî bağışa ermeleri umulduğu için de Berat Gecesi denmiştir.Bir kısım âlimlerin, kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'dan Mekke'deki Kabe istikametine çevrilmesinin Hicretin ikinci yılında Berat Gecesinde gerçekleştiğini kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır.3Berat Gecesinin beş ayrı özelliği vardır.1. Bütün hikmetli işlerin ayırımına başlanması.2. Bu gecede yapılacak ibadetlerin diğer vakitlere nispetle kat kat sevaplı olması.3. İlâhi rahmetin bütün âlemi kuşatması.4. Allah'ın af ve bağışlamasının coşması.5. Peygamberimize tam bir şefaat yetkisinin verilmiş olması.Bir rivayette bildirildiğine göre Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam Şâban'ın onüçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etti, üçte biri verildi. Ondördüncü gecesi niyaz etti üçte ikisi verildi. Onbeşinci gecesi niyaz etti, hepsi verildi. Ancak Allah'tan devenin kaçması gibi kaçanlar başka...Zemzem kuyusunun bu gecede açık bir şekilde coşup çoğalması da bu manaları kuvvetlendiren kutsal bir işaret olarak yorumlanmaktadır.4Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde Berat Gecesinin feyiz ve bereketini çeşitli şekillerde nazara vermektedir."Şâban'ın 15. gecesi geldiğinde geceyi uyanık ibadetle, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:"İstiğfar eden yok mu, affedeyim ve bağışlayayım. "Rızık isteyen yok mu, hemen rızık vereyim."Başına bir musibet gelen yok mu, hemen sağlık ve afiyet vereyim."Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder." Çünkü o gece İlâhi rahmet coşmuştur. Berat Gecesi beşer mukadderatının programı çizilirken insanlara verilen eşsiz bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirip günahlarını affettirebilen, gönlünden geçirdiklerini bütün samimiyetiyle Cenab-ı Hakka iletip isteklerini Ondan talep eden ve belalardan Ona sığınan bir insan ne kadar bahtiyardır. Buna karşılık, her tarafı kuşatan rahmet tecellisinden istifade edemeyen bir insan ne kadar bedbahttır.Bu Gece Af Dışı KalanlarPeygamber Efendimiz bu gecede af dışı kalanları şu hadisleri ile bildirmektedir:"Muhakkak ki, Allah Azze ve Celle Şâban'ın onbeşinci gecesinde rahmetiyle yetişip herşeyi kuşatır. Bütün mahlukatına mağfiret eder. Yalnızca müşrikler ve kalbleri düşmanlık hissiyle dolu olup insanlarla zıtlaşmaktan başka bir şey düşünmeyenler müstesna."6 "Yüce Allah bu gece bütün Müslümanlara mağfiret buyurur, ancak kâhin, sihirbaz yahut müşahin (çok kin güden) veya içkiye düşkün olan veya ana babasını inciten yahut zinaya ısrarla devam eden müstesna.""Allah Teâlâ Şâban'ın onbeşinci gecesi tecelli eder ve ana-babasına asi olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında kalan bütün kullarını bağışlar."
Üç aylara ayrı bir ruh ve mâna içinde giren Peygamber Efendimiz özellikle Şaban ayına özel bir özen gösterir, başka zamanlarda görülmemiş bir derecede ibadete ve âhiret işlerine yönelirdi. Bu ayın çoğu günlerini oruçlu geçirirken, geceleri de diğer gecelerden çok farklı bir şekilde ihya ederdi.Bir Berat Gecesinde uyanıp da Resulullah Aleyhissalâtü Vesselamı yanında bulamayan Hz. Âişe kalkarak Efendimizi aramaya başladı. Sonunda Peygamberimizi Cennetü'1-Bakî mezarlığında başını semaya kaldırmış halde buldu.Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam mübarek hanımına Berat Gecesinin faziletini şöyle anlattı:"Muhakkak ki, Allah Teâlâ Şâban'ın onbeşinci gecesinde dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Benî Kelb Kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca insanları mağfiret eder."İşlenen sevaplı amellerin değeri başka zamanlarda on ise, Berat Kandilinde yirmi bindir. Meselâ başka zamanlarda okuduğumuz bir tek Kur'ân harfine on sevap veriliyorsa, bu gecede her bir harfine yirmi bin sevap verilmektedir.Bu bakımdan tam bir ihlâsla çalışıp ihyasına gayret gösterebildiğimiz takdirde Berat Kandili elli bin senelik bir ibadet hayatının sevabını bir gece içinde bize kazandırabilir. "Onun için elden geldiği kadar Kur'ân ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır."10Tek kişinin çalışma ve kazanma gücü maddi hayatta olduğu gibi manevi hayatta da sınırlıdır diyorsak, bunun çaresi vardır. Aynı gayeyi paylaşan ve dünyada aynı maksatla yaşayan mü'min kardeşlerimizle birlikte teşkil ettiğimiz manevi şirket; bize hesabından âciz kalacağımız sonsuz bir manevi serveti kazandırabilir. Üstelik maddi kazançlarda kâr, ortaklar arasında bölünerek küçüldüğü halde mânevi kârda böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü manevi faaliyetler nurludur. Nur ise maddi eşya gibi küçülmez ve bölünmez.Berat Gecesi ibadetiGecenin manevi değeri dolayısıyla namaz, Kur'ân tilaveti, zikir, teşbih ve istiğfarla geçirilmesi, bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım ve benzeri hayırlı amellere özel bir önem verilmesi müstehaptır.İmam-ı Gazali Hazretleri el-İhyâ'da, Berat Gecesinde yüz rekât namaz kılınması hakkında bir rivayete yer verse de, hadis âlimleri bu namazın sünnette yerinin olmadığını, böyle bir namazın Hicretten 400 sene sonra Kudüs'te kılınmış olduğu tesbitinde bulunurlar. Hatta İmam Nevevi böyle bir namazın sünnette bulunmadığı için bid'at bile olduğunu ifade eder.Bunun yerine kaza namazının kılınması daha isabetli olacaktır. Bununla beraber kılındığı takdirde de sevabının olmadığı anlamına gelmez.Çünkü ibadet alışkanlıklarının iyice azaldığı zamanımızda insanların bu vesileyle namaza yönelmelerini hoşgörü ile karşılamak faydalı olacaktır.Berat Gecesi Duası
Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu gece Rabbine şöyle dua etmiştir:"Allahım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, Senden yine Sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen Kendini sena ettiğin gibi yücesin."11
Berat DuasıBazı mâna büyüklerinin de şöyle bir duası vardır:"Allahım, şayet ismimi saîdler defterine yazdıysan, orada sabit kıl. Şayet ismimi şakiler defterine yazdıysan oradan sil. Çünkü Sen buyurdun ki, 'Allah dilediğini siler yok eder, dilediğini de sabit bırakır, Levh-i Mahfuz Onun katındadır."12Bu idrak ve şuur içinde ihya edeceğimiz Berat Gecesinin hepimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz edelim.

EVLADI RESULLER

Image and video hosting by TinyPic

GAVS-I SANİ HZ.

Image and video hosting by TinyPic

SLAYT GÖSTERİSİ